20 Ekim 2012 Cumartesi

Avatar The Last Thoughtbender


   Hava, su, toprak ya da diğer zımbırtıları bükemiyor olabiliriz elbet ama hepsini bükebilecek bir başka şeyi bükebiliriz: düşünceleri. Yani –beyinleri. Standart bir insanı etkilemek, kendine çekmek ve düşüncelerini istediğin gibi yönlendirmek çok kolaydır.

Son derece normal, ultra eğitimli, ultra itaatkar ve Müslüman bir ailede doğdum, büyüdüm de, hiçbir şeyden şüphe etmeden. Süper bir saksı çiçeğiydim. Aşırı ilgiye düşkündüm, sanırım bazı şeyleri idrak etmeyi bu şekilde başardım.

İlgi odağı olmak için inanılmaz yalan kıvırırdım –hem de öyle kıvırırdım ki, ailemle okul arasında yalan mekiği dokurdum. Nasıl ikna edebileceğimi bilmemden olsa gerek, nasıl hiçbir şey çakmadıkları hayret vericiydi. Bunu yaparken de 7-8 yaşlarımdaydım sanırım. Ama, Müslüman bir ailede yetişmenin etkisiyle olsa gerek yaptığımdan pişmanlık duyup içime kapandım, zavallı hissetme aşamalarından geçtim. Dışarıdaki “diğer” kişileri gözlemleyebilmek, ilişki kurmaktan geçiyor. Eğer insanların bir şeyleri ilişkilendirme şeklini etkilersen, her şeyi değiştirebilirsin. Ki bu da senin “ilişkilendirmen” doğrultusunda değişir. Düşünce şekilleri tuhaf bir şekilde rahatsız ediciydi.

Rahatsız edici olan tarafı, manipüle etmenin fazla kolay olmasıydı. Sadece kendi düşüncelerimi ileri sürdüğüm müddetçe arkadaştan öteye gitmiyordum, hatta soğuk ve asabi göründüğüm için güvenilir bir kaynak değildim. Bir kaynaktım, ama gücüm yoktu. Bana gelip dert anlatmazlardı, böylece ben de onların kanına girmeye başladım.

Şimdi öncelikle şu konuya gireyim ki, “kadınları” ya da “erkekleri” anlamak diye bir şey yok. Sekiz yıllık bir gözleme dayanarak diyebilirim ki, bu iki tarafın da duymaktan zevk aldığı bir şeydir. Eğer, facebookta aşk mesajları attığı çocuk tarafından boynuzlanmış bir kız varsa karşınızda, sizden “erkekler ihanete çok meyillidir aslında, ona tamamen güvendiğini bilmesine izin vermeyeceksin, böyle yapıyorlar işte!!!” dersen, hiddet ve hüzün de katarsan ses tonuna, o kızın kalbinde giremeyeceğin yer yoktur.

Bir kızı anlamakta sorun yaşayan bir başka erkeğe ise kızı anlatmasını istersin, kızı biraz gözlemlersin, “kadınları anlamak imkansızdır, ben bile bazen anlayamıyorum, ama şöyle şöyle de, hoşuna gidecektir, eminim sen zaten yapmışsındır, gerçekten trip atmaları çok itici” derseeen onun da artık kalbine girmeyi başaracaksın. ÇÖZÜM ÖNERİSİ SUNMA –işte bunu sakın yapma. Gerçek bir çözüm sunma. Onu rahatlat. Anlayış göster. Tam anlamıyla değil, şu mesajı ver; “ne yaşadığını tam olarak asla anlayamam, ama tahmin edebiliyorum.” Ve sempati duy. Acılarını dışarı yansıtırken biraz da ilgi istiyorlar aslında.

Bu şekilde başlar, ve sanki olayı anlamak istiyormuşsun gibi içini didikleyecek sorular sorarsan kişiyi etkilemeyi başarırsın. “Dışarıdaki” hayat denilen şey çocukluğun bir taklidinden başka bir şey değil. Lisedeki “tuvalette ağlayan kızları sakinleştirme derneği” büyüyünce oluyor “kadınları koruma derneği”. Ya da lisedeyken, sizden büyük olup, çok yakışıklı olup ve hoşlandığınız kızı elinden alan ayrıca diğer güzel kızları etrafında dolaştıran çocuk da iş hayatınızda sizin paranızı sömürecek adamın ergenlikteki halidir.

Ofisteyken, eğer diğer kişilerden üstünseniz, ezdiğiniz “loser”ların bir araya gelip size kötü kötü bakıp fısırdaşması ya da “oaah o orospunun/piçin teki” demesi normal bir şeydir. Ortaokulda ve lisede de bu böyle. Bir kız, yanına diğer arkadaşlarını alıp size ters ters bakarsa, ya da bir erkek arkadaşlarıyla gülerken size laf sokarsa bu demektir ki “Canımı yaktın ondan karşılık veriyorum, ha ayrıca bunu tek yapacak götüm yok, dolayısıyla arkamda sürü sepet insan taşıyorum.”

Koyunlarla ilgili bir gerçek daha: Güçsüz olduklarına inandıkları için güçsüz gibi davranırlar –gruplaşırlar. Voaah aman Tanrımmm bir kişiye karşı zibilyon kişi bu adalet(!)siz değil mi?!?!?!?!?!

Düşünce manipüle etmenin etkili yolu: Yalan yalan yalan yalan yalan. Gerçek, senin gerçekliğindir. Onlar senin gerçekliğine tanık olmak İSTEMEZLER. Kısa vadeli çözümler (oyalama), anlayış (ilgi çektiğini hissettirme). Bundan sonra yapman gereken tek bir şey kalıyor, cümleleri etkili bir şekilde kullanmak. Karşındaki kişi sana ne anlattıysa, sen olayı onun isteyeceği biçimde analiz edeceksin. Tamamen onun huyuna gitmeyeceksin tabii ki, arada birkaç sert çıkışlar yapıp onu da suçlayacaksın ki sana inansın.

Ve en önemli kısma, ayrıca en etkili şeye geliyorum: Kaynak. Kaynağınız güçlü olmalı. 15 yaşındaki bir çocuk “Ben satanistim” derse ergen olur, aptal olur, ilgi çekmeye çalışıyor olur. Ama illuminati ile alakası olduğu düşünülen biri “Ben satanistim” derse, o korkutucu olur, tehlikeli şeyler biliyor olur, vesaire de vesaire olur. Varsayalım ki ikisi de aynı şeyi savunuyor olsunlar, iddia ediyor olsunlar ve bu uçuk bir şey olsun. Eğer bilim adamıysa kesinlikle doğruluk payı var diye bakılır, eğer 15 yaşında zeki biriyse umursanmaz. Kale alınmaz. O üniversite okumadı, o daha küçük, o ergen, o bilemez, vesaire. Kaynak güçlü olmalı derken bunu kast ediyorum. Örneğin, ağabeyim bana “aptal” diye bağırırsa endişelenir ve “ne dedim ki” diye düşünürüm. Ama sınıftakilerden biri bana aptal diye bağırırsa boynunu pencere pervazına koyar üstüne de pencereyi kapatırım –o kim ki bunu söyleyebiliyor. Kaynağı güçlü değil, çünkü benden genç, çünkü benden aptal olduğuna inandırılmışım, çünkü “güçlü” olduğuna inandığım kişilerin görüşleri hariç her görüşü siktiretmeye odaklanmışım.

Öbür çocuk da satanist –ama bu onu kötü yapar. Çünkü o çocuk güce sahip değil. Adam satanist –bu onu korkutucu yapar, tehlikeli yapar. İkisinin de satanizmle ilgili bir kaynak sunduğunu düşünelim, hangisine inanırdınız? İşte kaynağın gücü budur. Siz adama inanırsınız, çünkü onların (hayırseverler) gücünü görebiliyorsunuz, ya da başka bir "kaynak" size illuminati güçlü demiş ve kendi kanıtlarını göstermiş.

Kitaplardan ve internetten okuduklarımızı kaynak olarak kullanırız -ama şu araştırma kitapları ve ansiklopediler daha güvenilir gelmez mi, resmi bir sitede yapılan açıklama bir teoriden daha güvenilir gelmez mi? Belki teori tamamen gerçek! İşte, elinde güç tuttuğuna dair sizi illüzyonla manipüle eden insanlar, bu şekilde İSTEDİKLERİ şekilde düşünmenizi sağlarlar. Hatta, düşünmemenizi sağlarlar. Bunu yapmak kolaydır. Sen güce sahipsen, sen kaynaksın. Sen nasıl bir bilgi salarsan ortama, insanlar ona inanır. Gördüğüm şey şu; insanlar algılar, kelimeleri seçer ve cümle kurabilir. Ama anlamak? Nadir.

Kısacası, bir şeyin kaynağına çok fazla takılmak yerine "önyargı"yı bir kenara bırakarak KENDİ düşünmeli insan. Kulağa ne kadar tuhaf da gelse KENDİ düşüncelerini öne atmalı. Illuminati hakkında hemen herkes aynı şeyi bikbikbikbik söyleyip duruyor! Sanki herkesin söylemesi onu doğru yapıyormuş gibi! Neden? Çünkü güç aynı! Köken aynı. Herkesin bilgi edindiği kaynak ENİNDE SONUNDA aynı. O kaynaktan bilgi yayılıyor, çünkü ilüzyonuna yakalanmış ve güçlü olduğuna inanmışsınız. İşte, insanları etkilemek bu kadar da kolaydır.

Sınıfta bulunduğum ortam boyunca kendi düşüncelerimi öne sürerken “Doktor Johnzortson Zort böyle demiş, makalelerinden birinde okumuştum” diye götümden bilim adamı adı uydurup söylesem, bir anda aşırı ikna edici olurum. Kaynağın gücü! Bu şekilde siz de güvenilir bir kaynak haline gelirsiniz. Önce insanları gözlemlemeyi başarmak gerekiyor, sonra onlara yaklaşacaksınız, ardından kendinizden güçlü kaynaklar sayesinde siz de güçlü kaynak olacaksınız. Sürekli kanıt olduğunu iddia ettiğim şeyleri öne sürerek güvenilir kaynak oldum. Şu anda, ne öğretmenlere, ne diğerlerine, bir şey söylediğim zaman uzun uzun açıklamam gerekmiyor. “Aaahh o böyle söyledi, O söyledi, o zaman doğrudur. Hadi ona inanalım.” Bu defa, sizin söyledikleriniz tamamen doğru da olsa sadece papağan gibi tekrar etmeye çalışıyorlar. Aslında algılama zorlukları yok, ama anlama zorluğu yaşıyorlar. Siz, bunu başardığınız zaman onların düşüncelerini istediğiniz gibi yönetebilirsiniz. Hatta bir süre sonra kendi dertleriyle(ne dertler ama!) baş etme zahmetine bile girmeyen ağlak kız arkadaşlarım hepsini benim omzuma bıraktılar. Şimdi ne yapabilirim? Onları birbirine düşürebilirim, erkek arkadaşlarıyla flörtleşebilirim, söylediklerime inandırabilirim, vesaire. Gerçek hayattakinden çok da farklı değil. Yansıması sadece. Kariyeriniz, paranız ya da diğer bazı şeyleriniz riske girmediği için daha kolay sadece. Siz yine sizsiniz, küçük de olsanız, büyük de. Fark etmiş olmalısınız, koyunlar, hayırseverlerin istediklerini BÖYLE düşünüyorlar. Uygulanan politika aynı. Koyunlar tembel, siz onların tembel tarafını kışkırtıp kendinizi çalışkan gösterdiğiniz zaman size gelecekler ve siz de onları yönetebileceksiniz. Bir şeyleri ulaşılması kolay yapıyordunuz. Örneğin ben düşünceyi ve çözüm önerilerini ulaşılması kolay yapıyorum. Ama asla gerçek çözüm sunmuyorum ki bana bağımlı kalsınlar. Ekmeği çiğniyor, tadını alıyor ve tükürüyorum ki onlar yesinler. Kim çiğnemekle uğraşacak? Youtube’a, google’a yazarken tek bir harfe basınca her şeyin aşağıda çıkması buna güzel bir örnek. Tamamını yazmakla uğraşma, ne gerek var? Gücü siz almıyorsunuz, onlar veriyor. Ben arkadaşlarıma(!) doğru bilgiyi vermiyordum. Düşünmelerini istediğim bilgiyi veriyordum. “Güçlü” bir kaynak olduğuma onları inandırdıktan sonra bunu yapmak daha da kolaylaştı.

Koyunlar için söylediğiniz şeyin çok doğru olmasına da gerek yoktur aslında. İşte size bunun güzel bir örneği;
“Bildigin birseyi paylasmak kadar, o bilgiyi paylasirken takindigin tavir ve tutum, kullanmis oldugun uslup ve soylediklerin de en az paylastigin sey kadar onemlidir. Hatta bu daha da onemlidir. Olaylari baslamasina sebeb olan kullanici o mesaji yazasiya kdr bu konu altinda herkes bildiklerini ve dusuncelerini saygi cercevesi icinde gayet guzel bir sekilde paylasiyordu. Yazilanlara katilmasa da kendince inandigi seyleri soyluyordu ama bunu belli bir saygi cercevesinde yapiyordu ve hicbir sikinti da cikmamisti. Ama eger sende o kisinin yazisinda ki usluba, alayci tavirlarina ve soylediklerine tekrar dikkatlice bakarsan ne demek istedigimi daha iyi anlayacaksindir. Aslinda sen cok zeki bir kizsin. Bunu ben demeden once de anlamissindir zaten ama dostumun dusmani dusmanimdir mantigiyla o yazida sadece isine gelen kismini da gormus olabilirsin tabi. Bana bu sekilde alayci bir uslupla bilgi paylasan bir kisinin yazdigi mesajin icerigine bile bakmam, ki bakmadim da zaten.. Ayrica bu kullanicinin bugune kadar yaptiklari ve baska konularda da kullanmis oldugu uslup da ortada..”

Evet, şimdi bu koyunun dediklerinin tercümesi: Bu kişi, bir şeyler söylerken zar zor şişirdiğim egoma iğne batırıyor, götüm tutuştuğu için onu kaale almamış gibi yapıyorum. O isterse dünyanın en önemli adamı olsun, ben “gurur” diye bir illüzyona inandığım için ve maksimum aptallık sınırının da altında olduğum için dediği şeyi anlamayacağım, anlamaya da çalışmayacağım. Zaten anlayamıyorum da galiba, o da beni bu yüzden aşağılıyor, o yüzden lafı dokundu bana. Hıhhh bana ne benle düzgün konuşucak bir kere .s.s.s
Karşısındaki kişinin ne söylediği umurunda bile değil! Tek umurunda olan şey –üslup üslup üslup! Ben eğer burada çok önemli, hepinizin hayatını kurtaracak bir şeyi küfrederek anlatıyor olsam, bu koyunlar geberecek yani.
Bir diğer koyunun tepkisine bakalım: “maslow'un ihtiyaçlar hiyerarşisine göre saygı daha önce geliyor. özsaygısı yerinde olmayan bir insan bilgiye ihtiyaç duymaz. özsaygımız yerindeyse kimsenin bize alaycı bir üslupla ilettiği bilgiyi almayız. umm bunun bir diğer adı da gururdu sanırım ^^”

Özsaygı. Gurur. Hımmm. Hayırseverlere göt vermekten vazgeçemeyen insanlardan bu kelimeleri duymak hayli ilginç. Maslow’un önceliklerini yeniden gözden geçirmesi lazım –gerçekten! Sizin tam olarak ne söylediğiniz bile önemli değildir. Onlar için siz tartışırken iki şey önemlidir;

1. Üslup (Anüsünü kanatmanı istemiyor yani)
2. Söylediğinin arkasında dur. Yani sonradan bir şeyler idrak edip fikir değiştirsen de belli etme –bu yasak. Ne kadar aptalsın, o kadar iyi. Söylediklerinin arkasında dur. Yanlış şeyi bile savunsan bir miktar saygı ve dinlenirlik elde edersin.

Tabii yalanlarınızın biraz makul olması da gerekiyor. Uçukluğunuz bile makul olmalı.
“Voaaah feysbukuunnn tivitırınnn yok mu nasıl olmazzzz” dendiği zaman gerçeği söylemektense kendinizce bir sebep uydurmalısınız. Aptal aptal orada mesajlaşmanıza ve arkadaşlarınızla konuşurken, onlarla gezerken bile facebookunuzu kontrol etmenize, ha bir de fotoğraflarınızla kendinizi süper göstermenize götümle gülüyordum, öyle olmadığım için sildim diyemezdim tabii. Örneğin ben; “Eskiden vardı, bilgisayarda daha çok bir şeyler okumak için vakit geçiriyor ve orada hiçbir şey yapmıyordum. Ben de onları sildim.” Diye uydurdum (Eh, tamamen uydurma sayılmaz ama buna bayıldılar. Çok bilgili muhteşem şahıs imajım pekiştirilmiş oldu. Yalanlar durumu kurtarmak için değildir, yalanlar durumu olduğundan daha iyi taşımalıdır, nötr olmaması için gayret göstermelisiniz.)
Sadece kendi kanıtlarınızı da hazırlamayı unutmayın. Kanıt(!) da göreceli bir şey. Rastgele bir isim söyleyin, ve kafanızdan makale başlığı uydurun –araştırmaya zahmet etmeyecekler bile!!!
Kanıtlar yanıltılabilir, yanıltılabilir. Her şey manipüle edilebilir. Kaynak, güç, teşvik, vesaire vesaire...
Ama tabii, bir koyun için bir illüzyonu izleyip onun büyüleyiciliğine kapılmak her zaman keyiflidir.

Hiç yorum yok: