Biliyorum, sizi çok özledim. Çok iyi bir arkadaşım var. Hatta iki tane. Belki üç de olabilir. Ama siz değiller. Onlardan bir tanesiyle aramız aşırı iyi. Ama o siz değil. Çünkü onun hayatı benimkinden güzel. Kıskanmıyorum. Ama ailesiyle beraber kahvaltı ediyor olmasını kıskanıyorum.
Son zamanlarda hafifçe de yalnızım. Şimdiye dek annem, abim ve ablamla yaşadığım için hiç ev işine, nasıl para kazanılıra ya da fatura ödenire el ayak sürmemiş bir insandım. Yani yaşıtlarımın yaptığı kadar ev işi yapıyorum tabii ki, ama bahsettiğim ev işi öyle ev işi değil. Annem sık sık haftalık iş seyahatlerine çıkınca, evdeyken de iş yapamayacak kadar depresyonda olunca, abimle ablam da kuş olup yuvadan uçunca "elini haşlamadan nasıl çorba pişirilir"in "koyunların düşüncelerini manipülasyon" ile ya da filmdeki "mesajları" görmekle felan bir sikim alakası yok bunu anladım.
Reality slap daha farklı. Öğretmenler bana "bunlar üniversite sınavında işinize yarayacak" derken ben "evde bir sürü ütü var, ayrıca yemek de yok ve kantinden de bir şey alamam param yok hımm şu faturaları da yatırayım ama nasıl bilmiyorum ki ne üniversite sınavı amk ne diyor bu" diye düşünüyor oluyorum. Üniversite sınavı mı? 2 sene sonra. 2 hafta boyunca hayatta kalabilirsem ne ala. Kocasıyla kavga edip sinirini benden çıkartan bir annem ve her şey güllük gülistanlık gibi davranan bir üvey babam oldukça kafayı yemem işten bile değil. Üstelik sinirini çıkartmadığını iddia ediyor. Tanrım.
Düşünüyorum da, yazacak bir şey yok aslında. Ütüyle elimi nasıl yaktığımı mı yazayım, ev işi ve okul yorgunluğundan ders çalışamadığımı ve ödev yapmadım diye nasıl azar yediğimi mi, kendi yaptığım yemekle zehirlenerek sabaha kadar nasıl kustuğumu ve uyumadan servise binip okula gittiğimi mi yazayım.
Parayı kazanan annem, onu geçiren benim geçirten benim. Masrafları düşürmeye çalışıyorum, tasarruf falan. Aslında 400 liraya kadar düşürebildim ya, başarı sayılır. Babamdan gelen nafaka da olmasa sürüneceğiz. Her gün kantinde az yemeye çalışıyorum ya da yemiyorum. Aç değilim diyorum, ama aslında param yok. Şimdi yıllık site aidatı ödenecek, ne halt edeceğim bilmiyorum. Ne halt etmeye sitede oturuyoruz, onu da bilmiyorum. Paramız yok ama lüks bir sitedeyiz. Ne ironi ama.
Daha dengeli hissetmek için lityum ya da antidepresan almak istiyorum ama lityumu artık kullanmam yasak, valproat çok saç döküyor ve antidepresan da duygusal dengemi alt üst ediyor. Artık kendimi daha fazla zehirlemek istemiyorum. Eskiden uyumak için çok çabalamam gerekirdi, artık gerek yok. Teneffüslerde bile uykuya dalıyorum.
Ne halde olduğumu en iyi arkadaşım olacak insandan saklıyorum ve bana aslında o kadar da yakın olmayan bir insana açıyorum. Tuhaf bir şekilde nazik biri, beni anladığını biliyorum, birçok düşünceme katılıyor ve düşünceme katılan bir başka insan gibi sert ya da aşağılayıcı değil, trollemiyor da. Sıkıntılarımla başını şişirmeme izin veriyor. Bunun ne faydası var bana? Yok. Sadece dinlenildiğimi görünce sakinleşiyorum.
Göktuğla konuşuyoruz geçen. Tek mi yaşıyorsun sen dedi. Annem var, merak etme. Annemin eşi de var. Ama o galiba annemi aldatıyor, tıpkı babam gibi. Ve eve geldiği de yok. Annem de depresyonda. Boşanacaklar ama avukata verilecek para yok. Komik. Annem de depresyonda işte. Paylaşacak hiç mi arkadaşım yoktu sanki. Vardı iki tane de, öldüler be. Geçen sene. Bir tane de var ama, anlatmaya içim elvermiyor.
Christian günlerdir Skype açmıyor. Kalbini kırdım ve o da siktiretti gitti sanırım. Maillerime cevap vermiyor. Belki de gerçekten işi var, meşgul.
Şimdi ben de gidecek ve bulaşıkları yıkayacağım.
Hayatları normal olan insanları kıskanıyor değilim.
Sadece biraz içim bunaldı o kadar.
Önümüzdeki bir haftada kendimi toparlayabilirim sanırım.
Bunları yazan biri beklersiniz ki çok sinirli olsun, mutsuz olsun. Hayır. Kendi kendime ayakta durabildiğimi bilmek belli belirsiz güzel bir his. Günler fazla hızlı geçiyor, ama diyemem ki mutsuzum. İyiyim ben.
Hiçbir sorun yok. Gerçekten.
Ablam da İstanbuldan döndü zaten. Biliyorum, o her şeyi düzeltecek.

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder