Hava, su, toprak ya
da diğer zımbırtıları bükemiyor olabiliriz elbet ama hepsini bükebilecek bir
başka şeyi bükebiliriz: düşünceleri. Yani –beyinleri. Standart bir insanı
etkilemek, kendine çekmek ve düşüncelerini istediğin gibi yönlendirmek çok
kolaydır.
Son derece normal, ultra eğitimli, ultra itaatkar ve
Müslüman bir ailede doğdum, büyüdüm de, hiçbir şeyden şüphe etmeden. Süper bir
saksı çiçeğiydim. Aşırı ilgiye düşkündüm, sanırım bazı şeyleri idrak etmeyi bu
şekilde başardım.
İlgi odağı olmak için inanılmaz yalan kıvırırdım –hem de
öyle kıvırırdım ki, ailemle okul arasında yalan mekiği dokurdum. Nasıl ikna
edebileceğimi bilmemden olsa gerek, nasıl hiçbir şey çakmadıkları hayret
vericiydi. Bunu yaparken de 7-8 yaşlarımdaydım sanırım. Ama, Müslüman bir
ailede yetişmenin etkisiyle olsa gerek yaptığımdan pişmanlık duyup içime
kapandım, zavallı hissetme aşamalarından geçtim. Dışarıdaki “diğer” kişileri
gözlemleyebilmek, ilişki kurmaktan geçiyor. Eğer insanların bir şeyleri
ilişkilendirme şeklini etkilersen, her şeyi değiştirebilirsin. Ki bu da senin
“ilişkilendirmen” doğrultusunda değişir. Düşünce şekilleri tuhaf bir şekilde
rahatsız ediciydi.
Rahatsız edici olan tarafı, manipüle etmenin fazla kolay
olmasıydı. Sadece kendi düşüncelerimi ileri sürdüğüm müddetçe arkadaştan öteye
gitmiyordum, hatta soğuk ve asabi göründüğüm için güvenilir bir kaynak
değildim. Bir kaynaktım, ama gücüm yoktu. Bana gelip dert anlatmazlardı,
böylece ben de onların kanına girmeye başladım.
Şimdi öncelikle şu konuya gireyim ki, “kadınları” ya da
“erkekleri” anlamak diye bir şey yok. Sekiz yıllık bir gözleme dayanarak
diyebilirim ki, bu iki tarafın da duymaktan zevk aldığı bir şeydir. Eğer,
facebookta aşk mesajları attığı çocuk tarafından boynuzlanmış bir kız varsa
karşınızda, sizden “erkekler ihanete çok meyillidir aslında, ona tamamen
güvendiğini bilmesine izin vermeyeceksin, böyle yapıyorlar işte!!!” dersen,
hiddet ve hüzün de katarsan ses tonuna, o kızın kalbinde giremeyeceğin yer
yoktur.
Bir kızı anlamakta sorun yaşayan bir başka erkeğe ise kızı
anlatmasını istersin, kızı biraz gözlemlersin, “kadınları anlamak imkansızdır,
ben bile bazen anlayamıyorum, ama şöyle şöyle de, hoşuna gidecektir, eminim sen
zaten yapmışsındır, gerçekten trip atmaları çok itici” derseeen onun da artık
kalbine girmeyi başaracaksın. ÇÖZÜM ÖNERİSİ SUNMA –işte bunu sakın yapma.
Gerçek bir çözüm sunma. Onu rahatlat. Anlayış göster. Tam anlamıyla değil, şu
mesajı ver; “ne yaşadığını tam olarak asla anlayamam, ama tahmin edebiliyorum.”
Ve sempati duy. Acılarını dışarı yansıtırken biraz da ilgi istiyorlar aslında.
Bu şekilde başlar, ve sanki olayı anlamak istiyormuşsun gibi
içini didikleyecek sorular sorarsan kişiyi etkilemeyi başarırsın. “Dışarıdaki”
hayat denilen şey çocukluğun bir taklidinden başka bir şey değil. Lisedeki
“tuvalette ağlayan kızları sakinleştirme derneği” büyüyünce oluyor “kadınları
koruma derneği”. Ya da lisedeyken, sizden büyük olup, çok yakışıklı olup ve
hoşlandığınız kızı elinden alan ayrıca diğer güzel kızları etrafında dolaştıran
çocuk da iş hayatınızda sizin paranızı sömürecek adamın ergenlikteki halidir.
Ofisteyken, eğer diğer kişilerden üstünseniz, ezdiğiniz
“loser”ların bir araya gelip size kötü kötü bakıp fısırdaşması ya da “oaah o
orospunun/piçin teki” demesi normal bir şeydir. Ortaokulda ve lisede de bu
böyle. Bir kız, yanına diğer arkadaşlarını alıp size ters ters bakarsa, ya da
bir erkek arkadaşlarıyla gülerken size laf sokarsa bu demektir ki “Canımı
yaktın ondan karşılık veriyorum, ha ayrıca bunu tek yapacak götüm yok,
dolayısıyla arkamda sürü sepet insan taşıyorum.”
Koyunlarla ilgili bir gerçek daha: Güçsüz olduklarına
inandıkları için güçsüz gibi davranırlar –gruplaşırlar. Voaah aman Tanrımmm bir
kişiye karşı zibilyon kişi bu adalet(!)siz değil mi?!?!?!?!?!
Düşünce manipüle etmenin etkili yolu: Yalan yalan yalan
yalan yalan. Gerçek, senin gerçekliğindir. Onlar senin gerçekliğine tanık olmak
İSTEMEZLER. Kısa vadeli çözümler (oyalama), anlayış (ilgi çektiğini
hissettirme). Bundan sonra yapman gereken tek bir şey kalıyor, cümleleri etkili
bir şekilde kullanmak. Karşındaki kişi sana ne anlattıysa, sen olayı onun
isteyeceği biçimde analiz edeceksin. Tamamen onun huyuna gitmeyeceksin tabii
ki, arada birkaç sert çıkışlar yapıp onu da suçlayacaksın ki sana inansın.
Ve en önemli kısma, ayrıca en etkili şeye geliyorum: Kaynak.
Kaynağınız güçlü olmalı. 15 yaşındaki bir çocuk “Ben satanistim” derse ergen
olur, aptal olur, ilgi çekmeye çalışıyor olur. Ama illuminati ile alakası
olduğu düşünülen biri “Ben satanistim” derse, o korkutucu olur, tehlikeli
şeyler biliyor olur, vesaire de vesaire olur. Varsayalım ki ikisi de aynı şeyi
savunuyor olsunlar, iddia ediyor olsunlar ve bu uçuk bir şey olsun. Eğer bilim
adamıysa kesinlikle doğruluk payı var diye bakılır, eğer 15 yaşında zeki
biriyse umursanmaz. Kale alınmaz. O üniversite okumadı, o daha küçük, o ergen,
o bilemez, vesaire. Kaynak güçlü olmalı derken bunu kast ediyorum. Örneğin,
ağabeyim bana “aptal” diye bağırırsa endişelenir ve “ne dedim ki” diye
düşünürüm. Ama sınıftakilerden biri bana aptal diye bağırırsa boynunu pencere
pervazına koyar üstüne de pencereyi kapatırım –o kim ki bunu söyleyebiliyor.
Kaynağı güçlü değil, çünkü benden genç, çünkü benden aptal olduğuna
inandırılmışım, çünkü “güçlü” olduğuna inandığım kişilerin görüşleri hariç her
görüşü siktiretmeye odaklanmışım.
Öbür çocuk da satanist –ama bu onu kötü yapar. Çünkü o çocuk
güce sahip değil. Adam satanist –bu onu korkutucu yapar, tehlikeli yapar.
İkisinin de satanizmle ilgili bir kaynak sunduğunu düşünelim, hangisine
inanırdınız? İşte kaynağın gücü budur. Siz adama inanırsınız, çünkü onların
(hayırseverler) gücünü görebiliyorsunuz, ya da başka bir "kaynak"
size illuminati güçlü demiş ve kendi kanıtlarını göstermiş.
Kitaplardan ve internetten okuduklarımızı kaynak olarak
kullanırız -ama şu araştırma kitapları ve ansiklopediler daha güvenilir gelmez
mi, resmi bir sitede yapılan açıklama bir teoriden daha güvenilir gelmez mi?
Belki teori tamamen gerçek! İşte, elinde güç tuttuğuna dair sizi illüzyonla
manipüle eden insanlar, bu şekilde İSTEDİKLERİ şekilde düşünmenizi sağlarlar.
Hatta, düşünmemenizi sağlarlar. Bunu yapmak kolaydır. Sen güce sahipsen, sen
kaynaksın. Sen nasıl bir bilgi salarsan ortama, insanlar ona inanır. Gördüğüm
şey şu; insanlar algılar, kelimeleri seçer ve cümle kurabilir. Ama anlamak?
Nadir.
Kısacası, bir şeyin kaynağına çok fazla takılmak yerine
"önyargı"yı bir kenara bırakarak KENDİ düşünmeli insan. Kulağa ne
kadar tuhaf da gelse KENDİ düşüncelerini öne atmalı. Illuminati hakkında hemen
herkes aynı şeyi bikbikbikbik söyleyip duruyor! Sanki herkesin söylemesi onu
doğru yapıyormuş gibi! Neden? Çünkü güç aynı! Köken aynı. Herkesin bilgi
edindiği kaynak ENİNDE SONUNDA aynı. O kaynaktan bilgi yayılıyor, çünkü
ilüzyonuna yakalanmış ve güçlü olduğuna inanmışsınız. İşte, insanları etkilemek
bu kadar da kolaydır.
Sınıfta bulunduğum ortam boyunca kendi düşüncelerimi öne
sürerken “Doktor Johnzortson Zort böyle demiş, makalelerinden birinde
okumuştum” diye götümden bilim adamı adı uydurup söylesem, bir anda aşırı ikna
edici olurum. Kaynağın gücü! Bu şekilde siz de güvenilir bir kaynak haline
gelirsiniz. Önce insanları gözlemlemeyi başarmak gerekiyor, sonra onlara
yaklaşacaksınız, ardından kendinizden güçlü kaynaklar sayesinde siz de güçlü
kaynak olacaksınız. Sürekli kanıt olduğunu iddia ettiğim şeyleri öne sürerek
güvenilir kaynak oldum. Şu anda, ne öğretmenlere, ne diğerlerine, bir şey
söylediğim zaman uzun uzun açıklamam gerekmiyor. “Aaahh o böyle söyledi, O
söyledi, o zaman doğrudur. Hadi ona inanalım.” Bu defa, sizin söyledikleriniz
tamamen doğru da olsa sadece papağan gibi tekrar etmeye çalışıyorlar. Aslında
algılama zorlukları yok, ama anlama zorluğu yaşıyorlar. Siz, bunu başardığınız
zaman onların düşüncelerini istediğiniz gibi yönetebilirsiniz. Hatta bir süre
sonra kendi dertleriyle(ne dertler ama!) baş etme zahmetine bile girmeyen ağlak
kız arkadaşlarım hepsini benim omzuma bıraktılar. Şimdi ne yapabilirim? Onları
birbirine düşürebilirim, erkek arkadaşlarıyla flörtleşebilirim, söylediklerime
inandırabilirim, vesaire. Gerçek hayattakinden çok da farklı değil. Yansıması
sadece. Kariyeriniz, paranız ya da diğer bazı şeyleriniz riske girmediği için
daha kolay sadece. Siz yine sizsiniz, küçük de olsanız, büyük de. Fark etmiş
olmalısınız, koyunlar, hayırseverlerin istediklerini BÖYLE düşünüyorlar.
Uygulanan politika aynı. Koyunlar tembel, siz onların tembel tarafını kışkırtıp
kendinizi çalışkan gösterdiğiniz zaman size gelecekler ve siz de onları
yönetebileceksiniz. Bir şeyleri ulaşılması kolay yapıyordunuz. Örneğin ben
düşünceyi ve çözüm önerilerini ulaşılması kolay yapıyorum. Ama asla gerçek
çözüm sunmuyorum ki bana bağımlı kalsınlar. Ekmeği çiğniyor, tadını alıyor ve
tükürüyorum ki onlar yesinler. Kim çiğnemekle uğraşacak? Youtube’a, google’a
yazarken tek bir harfe basınca her şeyin aşağıda çıkması buna güzel bir örnek.
Tamamını yazmakla uğraşma, ne gerek var? Gücü siz almıyorsunuz, onlar veriyor.
Ben arkadaşlarıma(!) doğru bilgiyi vermiyordum. Düşünmelerini istediğim bilgiyi
veriyordum. “Güçlü” bir kaynak olduğuma onları inandırdıktan sonra bunu yapmak
daha da kolaylaştı.
Koyunlar için söylediğiniz şeyin çok doğru olmasına da gerek
yoktur aslında. İşte size bunun güzel bir örneği;
“Bildigin birseyi paylasmak kadar, o bilgiyi paylasirken
takindigin tavir ve tutum, kullanmis oldugun uslup ve soylediklerin de en az
paylastigin sey kadar onemlidir. Hatta bu daha da onemlidir. Olaylari
baslamasina sebeb olan kullanici o mesaji yazasiya kdr bu konu altinda herkes
bildiklerini ve dusuncelerini saygi cercevesi icinde gayet guzel bir sekilde
paylasiyordu. Yazilanlara katilmasa da kendince inandigi seyleri soyluyordu ama
bunu belli bir saygi cercevesinde yapiyordu ve hicbir sikinti da cikmamisti.
Ama eger sende o kisinin yazisinda ki usluba, alayci tavirlarina ve
soylediklerine tekrar dikkatlice bakarsan ne demek istedigimi daha iyi anlayacaksindir.
Aslinda sen cok zeki bir kizsin. Bunu ben demeden once de anlamissindir zaten
ama dostumun dusmani dusmanimdir mantigiyla o yazida sadece isine gelen kismini
da gormus olabilirsin tabi. Bana bu sekilde alayci bir uslupla bilgi paylasan
bir kisinin yazdigi mesajin icerigine bile bakmam, ki bakmadim da zaten..
Ayrica bu kullanicinin bugune kadar yaptiklari ve baska konularda da kullanmis
oldugu uslup da ortada..”
Evet, şimdi bu koyunun dediklerinin tercümesi: Bu kişi, bir
şeyler söylerken zar zor şişirdiğim egoma iğne batırıyor, götüm tutuştuğu için
onu kaale almamış gibi yapıyorum. O isterse dünyanın en önemli adamı olsun, ben
“gurur” diye bir illüzyona inandığım için ve maksimum aptallık sınırının da
altında olduğum için dediği şeyi anlamayacağım, anlamaya da çalışmayacağım.
Zaten anlayamıyorum da galiba, o da beni bu yüzden aşağılıyor, o yüzden lafı
dokundu bana. Hıhhh bana ne benle düzgün konuşucak bir kere .s.s.s
Karşısındaki kişinin ne söylediği umurunda bile değil! Tek
umurunda olan şey –üslup üslup üslup! Ben eğer burada çok önemli, hepinizin
hayatını kurtaracak bir şeyi küfrederek anlatıyor olsam, bu koyunlar geberecek
yani.
Bir diğer koyunun tepkisine bakalım: “maslow'un ihtiyaçlar
hiyerarşisine göre saygı daha önce geliyor. özsaygısı yerinde olmayan bir insan
bilgiye ihtiyaç duymaz. özsaygımız yerindeyse kimsenin bize alaycı bir üslupla
ilettiği bilgiyi almayız. umm bunun bir diğer adı da gururdu sanırım ^^”
Özsaygı. Gurur. Hımmm. Hayırseverlere göt vermekten
vazgeçemeyen insanlardan bu kelimeleri duymak hayli ilginç. Maslow’un
önceliklerini yeniden gözden geçirmesi lazım –gerçekten! Sizin tam olarak ne
söylediğiniz bile önemli değildir. Onlar için siz tartışırken iki şey
önemlidir;
1. Üslup (Anüsünü kanatmanı istemiyor yani)
2. Söylediğinin arkasında dur. Yani sonradan bir şeyler
idrak edip fikir değiştirsen de belli etme –bu yasak. Ne kadar aptalsın, o
kadar iyi. Söylediklerinin arkasında dur. Yanlış şeyi bile savunsan bir miktar
saygı ve dinlenirlik elde edersin.
Tabii yalanlarınızın biraz makul olması da gerekiyor.
Uçukluğunuz bile makul olmalı.
“Voaaah feysbukuunnn tivitırınnn yok mu nasıl olmazzzz”
dendiği zaman gerçeği söylemektense kendinizce bir sebep uydurmalısınız. Aptal
aptal orada mesajlaşmanıza ve arkadaşlarınızla konuşurken, onlarla gezerken
bile facebookunuzu kontrol etmenize, ha bir de fotoğraflarınızla kendinizi
süper göstermenize götümle gülüyordum, öyle olmadığım için sildim diyemezdim
tabii. Örneğin ben; “Eskiden vardı, bilgisayarda daha çok bir şeyler okumak
için vakit geçiriyor ve orada hiçbir şey yapmıyordum. Ben de onları sildim.”
Diye uydurdum (Eh, tamamen uydurma sayılmaz ama buna bayıldılar. Çok bilgili
muhteşem şahıs imajım pekiştirilmiş oldu. Yalanlar durumu kurtarmak için
değildir, yalanlar durumu olduğundan daha iyi taşımalıdır, nötr olmaması için
gayret göstermelisiniz.)
Sadece kendi kanıtlarınızı da hazırlamayı unutmayın.
Kanıt(!) da göreceli bir şey. Rastgele bir isim söyleyin, ve kafanızdan makale
başlığı uydurun –araştırmaya zahmet etmeyecekler bile!!!
Kanıtlar yanıltılabilir, yanıltılabilir. Her şey manipüle
edilebilir. Kaynak, güç, teşvik, vesaire vesaire...
Ama tabii, bir koyun için bir illüzyonu izleyip onun
büyüleyiciliğine kapılmak her zaman keyiflidir.